Türkiye ve Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesinin ardından Anadolu’dan Yunanistan’a gelenler, sahip oldukları Anadolu kültürünü nesilden nesile aktarıp yaşatmaya devam ediyor.
Türkiye ve Yunanistan arasında 1923’te imzalanan nüfus mübadelesi anlaşması her ne kadar “bir asırlık önceki mesele” gibi dursa da bıraktığı miras açısından nesilden nesile aktarılan derin kültürel etkileri bulunuyor.
Başta Karaman olmak üzere, Anadolu’dan gelen Ortodoksların bir kısmı Yunanca bile bilmiyordu ve anadilleri Türkçeydi.
Mübadiller, sevinçlerini, kederlerini, aşklarını Türkçe şarkılarla dile getiriyor, evlerinde Anadolu mutfağından yemekler yapıyorlardı.
Birçoğu baba mesleğini de Anadolu’dan getirip nesilden nesile aktardı. Bu “kültür göçü” sırasında, Anadolu’ya ait birçok gelenek, alışkanlık, lezzet ve hatta Türkçe kelimeler de Yunanistan’a taşındı. Türkçeden Yunancaya yüzlerce kelime geçti.
Mübadil bir ailenin torunu olarak dünyaya gelen Paraskevas Sariboyas, böyle bir ailenin mensubu olmasının hayatına kattıklarını AA muhabirine anlattı.
Sariboyas, Adana’dan yüzyıl önce göçen mübadil bir ailenin torunu olduğunu ve dede mesleğini sürdürdüğünü söyledi.
Ailesinden devraldığı işletmeyi büyüten Sariboyas, erkek kardeşiyle pastırma, sucuk, kavurma gibi Anadolu lezzetleri üreten büyük bir fabrikaya sahip olduğunu ve ülkenin dört bir yanına, dededen aldığı tariflerle yaptığı Anadolu lezzetlerini taşıdığını belirtti.
Babadan oğula, nesilden nesile aktarılan pastırmacılık
Sariboyas, Adana’nın, eski adı Ayas olan, Yumurtalık ilçesinden mübadele ile Yunanistan’ın Drama iline yerleşen dedelerini şu sözlerle anlattı:
“Kökleri aslında Kapadokya’dan. Karamanlı Rumlarındanlar. Kayseri, Gölcük’te yaşıyorlardı. Burada pastırmacılık yapıyorlardı.”
Dedelerinin zaman içerisinde Kayseri’den Adana’ya göçtüğünü belirten Sariboyas, “Taşındılar çünkü İpek Yolu oradan geçiyordu. Suriye’den gelen hayvanları alıyorlardı. O zamanlar develeri alıyorlardı. Hayvan alıp satıyor, ticaret yapıyorlardı.” diye konuştu.
Sariboyas, hayvan ticareti yapan, develerin etinden pastırma yapan dedelerinin, devenin değerli olan derisinin de ticaretini yaptığını aktardı.
Dedelerinin Anadolu’da yaşadığı göç ve yaptıkları ticaret bugün Sariboyas’ın fabrikasındaki ürünlerine de yansımıştı.
Fabrikadaki ürün çeşitleri arasında dana ve kuzu etinden yapılmış pastırmalar kadar, deve etinden yapılmış pastırmalar da bulunuyor.
Sucuk ürünlerinde ise çok acılı Adana barut, Gölcük, Karamanlı gibi isimlerle anılan birbirinden farklı Anadolu lezzetleri yer alıyor.
Sariboyas, dededen devraldığı mesleği için “Bize bunu öğrettiler, ekmeğimizi bundan çıkarıyoruz. Bununla yaşıyoruz. Mecburen bunu yapıyoruz. Bu işi seviyoruz da çünkü artık içimize işlemiş. Bu bizim için artık alışkanlık.” ifadelerini kullandı.
Evde Türkçe konuşuyorlardı
Büyüdüğü evi, ailesini, çocukluğundan hatırında kalanları da aktaran Sariboyas, dedesi ve büyükannesinin evde Türkçe konuştuklarını, Türkçe şarkılar söylediklerini paylaştı.
Sariboyas, “Hani ya da benim 50 dirhem pastırmam” diye sözleri olan ve büyüklerinin söylediği “Konyalım” türküsü için “Onların şarkısıydı. Güne bu şarkıyla başlar günü bu şarkıyla bitirirlerdi.” diye konuştu.
Kendisi de çocukluk yıllarında evde duyduğu Türkçeyi biraz bildiğini belirten Sariboyas gülümseyerek, “Ne oluyor? pastırmam, kör” gibi bildiği birkaç Türkçe kelimeyi sıraladı.
Sariboyas, büyükannesinin torunlarını “yavrum” diyerek sevdiğini ifade ederken, çocukluğuna döndü ve yüzünde mutlu bir gülümseme belirdi.
Dedesi ve büyükannesinin, sevinç, kızgınlık, üzüntü gibi yoğun duygusal anlarında kendilerini Türkçe ifade ettiğini kaydeden Sariboyas, “Bizi azarladıklarında Türkçe konuşurlardı. Bize güzel söz söylemek istediklerinde de Türkçe söylerlerdi.” dedi.
Sofrada Anadolu yemekleri bulgur pilavı, çılbır vardı
Kayseri kökenli Sariboyas, evde pastırma, sucuk ve kavurma dışında da birçok Anadolu lezzetinin sofralarının ayrılmaz birer parçası olduğunu kaydederek şöyle konuştu:
“Çok mantı yaparlardı. Bulgur pilavı da çok yaparlardı. Her gün bulgur olurdu. Pirinç yerine bulgur vardı. Yoğurtlu bulgur pilavı olurdu. Yufka yaparlardı. Çılbır yaparlardı. Yayla çorbası, erik köftesi, paçanga böreği yaparlardı.”
Bu yemeklerin nesilden nesile aktarılarak, hala sofralarının birer parçası olduğunu vurgulayan Sariboyas, “Kız kardeşim hala bu yemekleri yapıyor. Annem vefat etti ama kardeşim bu yemekleri yapmaya devam ediyor. Bunların hepsini hala yapıyoruz.” diye konuştu.
Sariboyas, nesilden nesile aktarılan Anadolu mutfağına ait tariflerin isimlerini yüzyıl önce dedesi ve büyükannesinin öğrettiği gibi Türkçe söyledi.
Anadolu alışkanlıkları
Anadolu’dan gelen mübadillerin, o dönem Yunanistan’daki Rumlardan farklı alışkanlıkları olduğuna dikkati çeken Sariboyas, çocukları kara sinek ve sivrisinekten korumak için, çocukların ciltlerine çemen ve sarımsak suyu sürüldüğünü belirtti.
Sariboyas, “Pastırmaya da bu yüzden çemen koyarlardı. Pastırmayı asarlardı ve kara sinek yaklaşmazdı. Güneşte olmasına rağmen sinek yaklaşmazdı, bir kilometre uzağa kaçardı.” dedi.
“Yoğurtsuz yemek yiyemeyiz, boğazımızdan geçmez”
Çocukluğunda evde yapılan komposto ve hoşafları hatırlayarak özlemle “ah” çeken Sariboyas, şöyle konuştu:
“Yazın beyaz kalın bir bez olurdu. (Büyükannem) onu dışarı sererdi. Elmaları, armutları, erikleri dilimlerdi. Onları beze sererdi ve güneşte kuruturdu. Sonra karanlık bir odada muhafaza ederdi. Kışın bir avuç çıkarıp bir tencereye koyarlardı. Suyla kaynatırlardı. Ne güzel hoşaf olurdu o!””
Sariboyas, Yunanistan’da yoğurdun Türkiye’deki gibi yemekle birlikte yenmediğine işaret ederek, kendi ailesinde ise durumun farklı olduğunu şu sözlerle ifade etti:
“Biz de yoğurtsuz yemek yenmez. Yiyemezsin, boğazından aşağı geçmez. Temel besinimizdir. Sade de yersin. Çok cacık yaparlardı. Bol bol sarımsak koyarlardı. Nane, salatalık ve dereotuyla yaparlardı.”
Bugün özel hayatında Anadolu kültüründen çok sayıda unsur bulunduran Sariboyas, ticaret hayatında da Türkiye ile işbirliğini sürdürüyor.